Aslan ile Çakal Masalı
Aslan, öğlenin sıcağı ortalığı yakıp kavururken bir ağacın gölgesine uzanmış yatıyordu. Bu, yüzündeki yara izleri ve gür yelesiyle büyük bir erkek aslandı. Her gün ava çıkar, her çeşit av yakalar ve yiyerek karnını doyururdu.
Biraz sonra uzaktan çakal göründü. Aslan çakalı görünce sinirleri bozuldu. Hiç sevmiyordu bu çakalı, miskin uyuşuk ve pısırıktı. Aslan çakalı görünce mırıldandı:
– Geliyor yine mıymıntı şey!
Çakal hızla aslanın yanına geldi ve durup sordu:
– Hey aslan! Ava çıkmıyor musun?
Aslan duymamış gibi davrandı ve hiç cevap vermedi. Çakal sorusunu tekrarladı:
– Aslan, sana soruyorum; avlanmayacak mısın?
Aslan iyice sinirlenmeye başlamıştı:
– Sanane be! Avlanacaksam da avlanmayacaksam da kendime. Seni ne ilgilendiriyor?
– Olur mu öyle şey? sen avlanınca ben de nasipleneceğim. Senin yiyemeyip de bıraktığın artıkları yiyerek karnımı doyuracağım.
Aslan, bu yüzsüzlük karşısında çileden çıkmıştı. Bu pişkin çakal bir de yaptığı bu gurursuzluğu açıkça söylüyordu. Aslan kükredi:
– Be tembel ve aciz mahluk! Gelir beni avlanmaya ikna etmeye çalışana kadar sen git avlansana. Tanrı sana diş vermiş, pençe vermiş. Gir tavşan avla, kuş avla.
Çakal gülümsemişti:
– Neden avlayacakmışım? Avlanırken çok yoruluyorum. Oysa senin avının artıklarını yerken hiç yorulmuyorum.
Aslan, bu sözleri duyduğuna inanamıyordu:
– Yahu hem bedava yiyecek yiyorsun. Hem de marifetmiş gibi geçip karşıma anlatıyorsun. Hiç utanmıyor musun?
Çakal utanmışa ya da utanacağa benzemiyordu:
– Neden utanacakmışım? Benim için önemli olan yiyeceği ele geçirmek ve yemektir. Karnım tok olduktan sonra başka kafama takacak bir şey yoktur ki!
Aslan bu çakala artık sadece acıyordu: Çakaldan tiksinen bir yüz ifadesiyle:
– Böyle asalak gibi yaşamak hiç onuruna dokunmuyor değil mi? Hiç bir şeye faydan olmadığı gibi, kendin de hiç bir işe yaramıyorsun. Herkes seninle alay ediyor. Hiç kimse tarafından ciddiye alınıp adam yerine konmuyorsun. böyle olduğu için de hiç bir yerde sözün dinlenmiyor, konuştuklarına önem verilmiyor. Sen nasıl yaşıyorsun bu hâlde?
Çakalın yüzsüzlüğü artmıştı:
– Karnım doyduktan sonra bunların hiçbirisini düşünmem.
Aslan büsbütün delirmişti. Şu sünepe ve asalak hayvanın tek derdi karnıydı. Onur, gurur ve büyüklük kavramlarından habersizdi. Aslan, bir anlık sinirle yerinden kalktı ve çakalı parçalayıp öldürdü. Aslan, çakalın ölüsünü oracığa bırakıp girmişti. Biraz gezip döndükten sonra baktı ki diğer çakallar gelmiş az önce kendisinin öldürdüğü çakalın leşini yiyorlar. Aslan hiddetle sordu:
– Siz kendi arkadaşınızın cansız bedenini gömeceğinize yiyor musunuz? Ayrıca arkadaşınızı ben öldürdüm. Neden benden intikam almaya uğraşmıyorsunuz?
Çakallar, kendilerine has sinir bozucu sesleriyle ciyakladılar:
– Bizim için önemli olan karnımızın doymasıdır. Bu yüzden onu gömmeyiz ve yeriz. Ayrıca sana da düşman olmayız. Bizim bugünlük yiyeceğimizi çıkardın. Neden düşman olalım ki sana?
Aslan, geri dönüp giderken düşünüyordu: Bu çakallar ne kadar rezil, yüzsüz, nankör, vefasız ve alçak yaratıklardı. Asalak gibi onun bunun sırtından geçinmeye utanmadıkları gibi, arkadaşlarının cesedini yemekte de bir sakınca görmüyorlardı.