Keloğlan ile Gülyüz Sultan Masalı
Bir varmış, bir yokmuş… Bir ülkede Gülyüz adında güzeller güzeli bir prenses yaşarmış. Gülyüz, sarayın bahçesinde nakış işlerken bir gün gerdanı kınalı, gagası mercan gibi bir kuş gelip gergefin üstüne konmuş. Kuş, güzel bir ezgiyle ötmeye başlamış. Gülyüz büyülenmiş gibi kuşa bakmış. Sonra kuşu yakalamak için ipek çevresini atmış ama kuş çevreyi alıp uçmuş gitmiş. Gülyüz o günden sonra her gün bahçeye gelip kuşu beklemiş, ancak kuş bir daha görünmemiş. Gülyüz, kuşun hasretiyle günden güne sararıp solmuş.
Bu sırada Keloğlan dağ bayır gezerken yorgun bir kuşa rastlamış. Kuşun ağzında incili bir çevre olduğunu görünce şaşırmış. Kuşu kesmeye kıyamamış ve izini sürmeye karar vermiş. Kuş uçmuş, Keloğlan peşinden koşmuş. En sonunda kuşu cennet gibi bir bahçede kaybetmiş. Bahçenin sonunda altın bir saray görmüş. Merakla saraya girmiş ama kimseyi bulamamış. Aç bir halde sofradaki yemeğe uzanırken “Yerse önce Murat Şah yer!” diye bir ses duyup korkmuş. O sırada bir kuşun geldiğini görmüş, kuş altın bir leğene dalmış ve bir genç delikanlıya dönüşmüş. Delikanlı, koynundan çıkardığı çevreyi koklayıp “Ah Gülyüz Sultan, nerelerdesin?” diye ağlamış.
Keloğlan olan biteni izledikten sonra sarayı terk etmiş ve olanları padişaha anlatmış. Gülyüz Sultan, Keloğlan ile birlikte sihirli bahçeye gitmiş. Altın saraya girip bir dolaba saklanmış. Az sonra sihirli kuş gelmiş, yine genç bir delikanlıya dönüşmüş. Bu delikanlı, Murat Şah adında bir padişah oğluymuş. Gülyüz Sultan dolaptan çıkıp delikanlıya sarılmış. Bu sevgiyle birlikte delikanlının üzerindeki büyü bozulmuş.
Sonunda Murat Şah ve Gülyüz Sultan ülkesine dönmüş, kırk gün kırk gece düğün yapmışlar. Keloğlan da düğünde bolca yemek yemiş. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
Masal burada bitmiş.