Büyük Anne Masalı
Vaktiyle çok yaşlı bir büyükanne varmış. Saçları kar beyaz, yüzü kırış kırışmış. Ama gördüğü güzellikler karşısında bir yıldız gibi ışıl ışıl parlayan, sıcak bakışlı güzel gözlere sahipmiş. Kocaman güllü bir elbise giyer, birbirinden güzel hikâyeler anlatırmış.
Büyükannenin bir fermuarla açılıp kapanan kaim, eski bir kitabı varmış. Onu her zaman açıp okutmuş. Kitabın içinde de kurumuş sayfalar arasında yamyassı olmuş bir gül dururmuş. Tabii masanın üzerindeki vazoda duran taze gül kadar canlı ve güzel değilmiş. Ama o, kitabı açıp da, gülü görünce gözyaşlarını tutamazmış, birkaç damla yaş gülün üzerine düşüvermiş. Gözyaşlarıyla nemlenen gül birden canlanır, tazelenir ve çevreye mis gibi kokular saçarmış.
Birden odayı bir buğu kaplar, her taraf yeşillenir, güneş ışıklarının, yapraklarında oynaştığı zümrüt yeşili ağaçlı, büyüleyici bir orman oluştururmuş. Yine öyle olmuş, büyükanne kitabı açıp, gülün üzerine bir damla gözyaşı akıtınca, gözünde güzel bir kız canlanıvermiş.
Büyükanne:
“… Şu sarı buklelerin güzelliğine, şu gül pembesi yanakların tatlılığına bakın. Ne zarif ne alımlı. Hiçbir gül bunun kadar güzel olamaz. Ama ya gözleri, gözlerinin güzelliğine bakmakla doyulmaz, tabii bana çekmiş” diye düşünmüş. Yanında yakışıklı, güçlü, kuvvetli, genç bir adam oturuyormuş. Ona pembe bir gül uzatıp birden kaybolmuş. Ve tüm bu güzel düşünceler, hayaller hepsi birden yok oluvermiş. Ve büyük anne yine kurumuş gülünü kitabın sayfaları arasına koyup, tatlı hülyalardan sıyrılıp koltuğuna oturmuş. Bir gün büyük anne yine koltuğunda oturmuş birbirinden güzel hikâyeler anlatırken:
– Artık bitti, çok yoruldum. Bırakın da biraz uyuyalım, demiş. Ama bir daha hiç uyanmamış. Ölmüş olmasına karşın büyük annenin yüzündeki tatlı tebessüm hiç silinmemiş. Sanki yüzündeki tüm kırışıklıklar yok olmuş. Tatlı tebessümü ve beyaz saçlarıyla ne kadar güzel görünüyormuş. Bahçe duvarının arkasında bir gül ağacı varmış. Üzerinde tatlı sesiyle bir bülbül şakıyormuş. Çocuklar akşamları bahçedeki ağaçtan gül koparırlarmış. O gece de gelip ağaçtan bir gül koparmışlar. Fakat, o cennete çoktan uçmuştu…
Büyükannenin ölümüyle birlikte eski kitabı ve içindeki kurumuş gül yok olup gitmiş! Ama, büyükannenin ışıl ışıl gözleri hiçbir zaman unutulmamış. O, şu an kitabının sayfalar arasında sakladığı gülü ilk öptüğü günkü kadar genç ve güzelmiş… Çünkü ruhunun güzelliği cennette bir ışık gibi parlıyormuş.