Gülen Ayva ile Ağlayan Nar Masalı
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer çalgıcı, pireler yorgancı iken. Bereketli topraklara sahip bir ülkenin iyi kalpli ve cesur bir padişahı varmış. Bu ülkede varlar var, yok yok imiş. Her şeyin en güzelini bulmak hiç de zor değilmiş.
Padişah’ın birbirinden güzel dokuz tane güzel prenses kızı varmış. Padişah iyi kalpli olduğu kadar da şanslı bir hükümdarmış. Ülkesinde her şeyin en güzeli varmış. Padişah vezirlerine daima şunu diyormuş: “Bütün dileğim, ben ölünce yerime varis bırakacağım, dosta güven düşmana korku salacak bir erkek çocuk sahibi olmak.” diyormuş. Doğum yapacağı günler yaklaştıkça Sultan Hanım’ın uykuları kaçıyormuş. Padişah’ın daima söylediği bir düşüncesi varmış:
“Sultan Hanım bu defa da kız çocuk doğurursa , cezası idamdır. Cellatları çağırıp tez idam edin.” diyeceğim.
Sultan Hanım bu sözlere çok üzülmüş. Üzülmüş ki ne üzülme, sanki erimiş yere akmış. Yüzü gözü süzülmüş. Sonunda doğum saati gelmiş çatmış. İki sıkılmış, bir kasılmış, sonunda nur topu misali ışıl ışıl bir kız çocuğu doğurmuş. Sırrını ele güne vermesinler diye ebelere altınlar sunmuş. Neticede Padişah’a nur topu gibi bir oğlu olduğu müjdesi verilmiş. Padişah’ın bir oğlu olduğu müjdesi cümle aleme duyurulmuş. Kurbanlar kesilmiş, kazanlar kaynamış, sazendeler çalmış, hanendeler oynamış. Miller kırk gün kırk gece eğlenceye doymamış. Vel hasılı kelam doğum şenlikleri ile yerinden oynamış. 41 pare top atıldığından bu haberleri Bursa’daki sağır Sultan bile duymuş. Şenlik dolayısı ile paşalara nişanlar dağıtılmış. Sağa sola çokça altın, bolca ulufe dağıtılmış. Kimse de bu değirmenin suyu nereden diye sormamış.
Yarının şehzadesi olacak yavru erkek çocuk gibi büyütülmüş. Ata binmeyi, ok atmayı, kılıç kullanmayı en iyi hocalardan öğrenmiş. Gel zaman git zaman sünnet zamanı gelmiş. Sultan Hanım derin üzüntülere düşer, sırrının ortaya çıkacağını düşünür. Başına kötü bir şey gelmesini önlemek için çareler arar. Eh, insanın talihi yaver gidince, hele güçlü bir konumu varsa han soyunda çare tükenmez. Sultan Hanım allem eder gallem eder, padişaha yalvarır ve sonunda sözünü dinletmeyi başarır. Bunun üzerine sünnet töreni iki yıl daha ertelenir. İki yıl sonra annesinin üzüldüğünü gören sevgili evladı, ona niye üzüldüğünü sorar. Annesi de ona durumu anlatır. Sırlarının ortaya çıkmasından korktuğunu belirtir. Hayırlı evlat atasını, anasını utandırmaz derler. O da bozuntuya vurmaz, sünnet elbiselerini giyer ve kendini duruma göre hazırlar. Konuklar çağrılır, kazanlar kaynatılır, yenilir içilir.
Sünnetten yarım saat önce şehzade! izin alarak hasse ahırlarına gider ve sevgili atı ile konuşur. Rüzgar gülü adını verdiği soylu atı onu kalabalığın arasından rüzgar gibi geçirerek kaçırır. At aylar sonra varılabilecek bir yolu iki günde kateder. Sonunda, tepesinde büyük bir eski saray bulunan sarp dağların eteğinde yolculuklarına ara verirler. Burada Altın Göl dedikleri bir göl vardır. Durusu dedikleri küçük bir ırmak sularını bu göle boşaltmaktadır. Burası yeryüzü cenneti diye ün salmış bir beldedir. Burada insanlar huzur bulur. Burada bütün gönüller şenlenir, bütün dilekler gerçekleşir inancı yaygındır.
At Sultan kızına yelesinden üç kıl koparıp almasını söyler ve sarılıp öpüşür koklaşırlar. Sonunda sevgili atı Rüzgar Gülü ona şöyle der: “Bir ihtiyacın olduğu zaman o tüyleri birbirine sürt, anında yanında olurum.”
Sulta kızı en yakın konağa gidip orada konaklar. Hancıya dağ başındaki saraya nasıl ulaşabileceğini sorar. Hancı ona o sarayla ilgili bir söylenceyi anlatır. Rivayete göre her on yılda bir, Çomur adını verdikleri bir dev gelir ya padişahın, ya saray halkından bir mensubun ciğerini istermiş. Ne yaparlarsa yapsınlar, sonunda dev alacağını alır gidermiş. Anlatıldığına göre dev gece vakti gelir ve kimse ona engel olamazmış.
Kız, sevgili atını nöbet tutmaya çağırır. At, sarayda nöbet tutarken kız da yanında devamlı olarak kılıç tutarmış. Gece dev gelince at onu uyandırır. Kız kılıcı ile padişahı yemeğe gelen devin başını keser ve dilini cebine koyar.
Padişah uyanınca öldürülen devi sarayın önünde bulur. Hangi yiğidin bu işi başardığını öğrenmek ister. Onu ödüllendireceğine söz verir. Sultan kızı kendisine inanılmayacağını düşünür. Hancı ve arkadaşları durumu padişaha bildirirler. Padişah ona “Dile benden ne dilersen,” der. Sultan kızı; “Allar giyen Gülce Sultan’ı isterim.” der.
Gülce Sultan ona bazı şartları olduğunu bildirir. Birinci şartı Şehzadenin devlerden Şimşek Taşı’nı alıp getirmesidir. Şehhzade binbir güçlükle ve ancak atının yardımı ile Şimşek Taşı’nı alıalıp kaçar. O güne kadar Şimşek Taşı’nı devler beklemekte idi. Şehzade taşı devlerin koruduğu Şahin Kalesi’nden alıp kaçarken devler uyanır. Öfke ile adeta çıldırmış olan azgın devler iniltilerle bağrışarak Sultan kızının arkasından koşarlar. Koşarken de şöyle beddua ederler: “Taşı alan kişi erkek ise kız olsun, kız ise erkek olsun!”
Bu beddua gerçekleşir ve Sultan kızı bir anda erkek olur. Hemen gidip Şimşek Taşı’nı padişaha verir. Padişah’ın kızının ikinci isteği gülen ayva ile ağlayan narın bulunup getirilmesidir. Uzun maceralı bir yolculuktan sonra son istenileni de bulup getirir. En sonunda Padişah’ın kızı ile Şehzade’nin düğünleri kurulur. Şehzade Sultan Kızı’nı alıp kendi babasının sarayına getirir. Orada kırk gün kırk gece düğün dernek kurulur.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.