Nasreddin Hoca’nın Eşeği Masalı
Masal masal mat atar, iki tilki ot satar, bindim deveboynuna, gittim Halep yoluna. Halep yolu gül pazar; içinde tilki gezer. Tilki beni korkuttu, kulağını burkuttu. Bu masal burada başlangıç tuttu.
Günlerden bir gün, Nasreddin hocanın bir eşeği varmış, gün geçtikçe bu eşeği yaşlanmış, hanımıyla bunun üzerine konuşmuşlar ve sonucunda da karar vermişler;
“Sabah daha güneş doğmadan hayvan pazarına götürelim eşeği, satalım, üstüne de biraz para koyup daha genç ve güçlü bir eşek alalım.” demişler.
Sabahın ilk aydınlığında, eşeği de alıp yola çıkmışlar. Köy, hayvan pazarına bir hayli uzakmış. Nasreddin Hoca;
“Bu zayıf ve güçsüz eşek bu yola dayanamaz, yolda can verir. Yolda can vermese bile pazara varınca halsiz düşer, kimseler dönüp yüzüne bakmaz.” demiş. “En iyisi biz bu eşeği sırtımıza alalım, pazara kadar sırtımızda götürelim.” demiş.
Eşeği almış sırtına, koyulmuşlar yola. Azıcık ilerlemişler, biraz sonra karşılarına köyden bir kaç tanıdık çıkmış. Nasreddin Hoca’nın bu durumuna hayret etmişler, akıl sır erdirememişler.
“Yahu hocam, delirdiniz mi?” demişler. “Hiç insan, sırtında eşek taşır mı? Neden böyle bir şey yaptınız! Bizim bildiğimiz, insan eşeği değil eşek insanı taşır.”
Nasreddin Hoca durmuş düşünmüş;
“Doğru.” demiş.
Bir hamleyle eşeği sırtından aşağı indirmiş, bu defa Nasreddin Hoca, eşeğe binmiş. Yolda giderlerken karşılarına başka köylüler çıkmış. İçlerinden biri;
“Oh, maşallah!” demiş. “Nasreddin Hoca eşeğe binmiş, yanındaki hanımını da yaya yürütüyor. Ne ayıp, ne ayıp!” Hoca dediğin adil olur, adaletsiz davranır mı hiç? Hoca Nasreddin;
“Adamlar haklı.” demiş. “Gel hanım, ben ineyim, eşeğe sen bin!”
İnmiş eşekten, hanımını bindirmiş. Yolda giderlerken karşılarına başka köylüler çıkmış. Hep bir ağızdan;
“Peh olacak iş mi bu?” demişler. “Hocanın genç hanımı eşek sırtında, yaşlı ve gücü kalmamış Nasreddin Hoca da yaya gidiyor! İnsan olan, bundan bir parça olsun çekinir.” Nasreddin Hoca hanımına, hanımı da Nasreddin Hoca’ya bakmış. “Hakikaten haklılar.” demiş hocanın hanımı. Hoca;
“Ben ineyim, gel sen bin şu eşeğe.”
Nasreddin Hoca’nın hanımı eşekten indiğinde, Nasreddin Hoca karşı çıkmış bu duruma:
“Olmaz öyle şey ikimiz birden binelim, daha iyi.”
Ortaklaşa böyle bir karar vermişler, ikisi birden eşeğe binip yola düşmüşler yeniden. Gittikçe gittikçe yine başka köylülerle karşılaşmışlar. Muhtar olanı;
“Nasreddin Hocam! Pes doğrusu size!” demiş. “Sizde hiç insaf, hiç insanlık yok mu? Bu zavallı hayvana ikiniz birden binmeye utanmıyor musunuz?” Bir de hoca olacaksın!” demiş. Nasreddin Hoca ve hanımı durmuşlar, düşünmüşler. “Bunlar da haklı, en iyisi hayvanı iyileştirelim, öyle götürelim pazara.”
Nasreddin Hoca ile hanımı eşeği almışlar, düşmüşler yollara. Bu defa yolda giderken hiç karşılaşmadıkları, başka köylülere rastlamışlar. Köylünün biri;
“Bu nasıl şey böyle?” demiş. Eski köye yeni adet mi getiriyorsunuz hocam? Eşek varken insanlar yayan gider mi? Akıl karı değil. Bunu yapsa yapsa ancak eşekler yapar.”
“Doğru!” demiş Nasreddin Hoca, “Ben de eşeğim, oğlum da. Eşekliğimiz, her önümüze çıkanın dediğini dinleyip yerine getirmemizden kaynaklanıyor. Ama bundan böyle asla! Kim ne derse desin umurumuzda değil. Doğru da olsa, eğri de olsa kendi bildiğimiz doğrudan şaşmayacağız.”
Diyeceğim şu: Doğruluk, eğrilik dünyamızda beğen, gibi görece oldu çıktı. Ne kadar adam varsa o kadar doğruluk, eğrilik var. En iyisi, kendi sağduyusuna göre kendi bildiğini okumak, bundan şaşmamak!
Gökten üç elma düştü, biri yazana, biri okuyana biri de masal sevenlerin başına.